Savaşa Övgü

(İsmet Özel “Savaş Bitti” demiş; bu şiir de benim savaşa övgümdür efendim).

 

Evet, bitti savaş
Afisi yok öyle sözcüklerimin izli mermiler gibi
Ki o iz, iz sürülmesin diyedir
Kavuşamasın diye Ferhat ile Kerem
Bütün izler yandı dağlarla bir
Şimdi sürdüğümüz iz dağın yanık yeridir

Medeniyete karşı olmak
Ve yine de Rumeli’nde bir çarşıyı doldurmak
Kimi sorular kaldı bize pazarsız
Kimi soluklar, biraz hırçın biraz arsız
Metan mı vardır kime satarsın
Cananı ne bildin ki canınla yatarsın
Barbar oklarımız bizim dönüp bize saplanır
Sizin törenizde biliriz elbet bu da hesaplanır

Savaş bitti, evet,
İhanetlerimiz bizi bağışlasın diyedir bu bekleyiş
Sağa sola yanık etler bırakıyoruz
İzini kaybettiğimiz bulsun diye izimizi
Bulsun da yapışsın kursağımıza
Soksun bıçağını kaburgamızın altından
Sürtsün demirini iliklerimize
İşmarından geriye bir yanık et kokusu kalsın

Savaş bitti, biter
Yurtlanır aladoğanlar
Şayak geceleriniz düşer ömrümüze
Size destan bize masal
Savaş biter
Masallarımız çiğnenir

Bıçak döner
Demirin demiri bulduğudur
Et paslanır
Cürufun kan koktuğudur

Savaş bitti
Bileklerim yorgun bir kalaşnikofun şeklini almaktan
Aşkın dağdağasına savrulamamış olmaktan
Koksun ortalık de ki eşiktendir
Tutarsan elimi
Uzatırım dost ricalince
Dostluk eşitliktendir.

Pas tuttu kanım
Bir yalım gümbürdedi
Bir yanım boğmaca, difteri, kızamık
Yapışmış gibi boğazıma bir ses
Savaş bitti
Parmaklarımdan aktı bu canım

Savaş bitti, ötsün borazanlar
Çayırlara dursun atmacanın kanadı
Bir koku bir koku bir koku
Harelenir bir elmanın kabuğu
Bir çürük yerlerde sürünür
Kandır adı

Ötsün borazanlar bunu duyuracağız
Şuncacık uykularımızdan uyanacağız
Bir meydana girer gibi boş ellerle
Hiç kaybedilmemiş sahte dövüşlerle
Sıkın sıkın sıkın bağrıma
Ölçüsüz demirleri yıkın bağrıma
Dağları tutsun bu ağrı
Bağırsın uykusunda bir ucuz asker
Allah-u Ekber, Allah-u Ekber, Allah-u Ekber

Savaş bitti, biter.

Suya yürür şimdi bir yanım
Su ya yürür şimdi büryanım
Künt-i Kenze yürür, lâmekâna yürür
Hüseyni bir yaraya tutulmuş da
Bilesin Kerbelâ’ya yürür
Bir yanım Kürt dağlarında
Kana yürür isyana yürür
Bir yanım çöllerde
Akla yürür nisyana yürür

Ne bu dağlar
Ne bu çöller
Ne de bu su
Yerden doğar da Bozatlının soyu
Yürür Rum’a şaristana yürür
Biter mi, bitebilir mi hiç savaş
Yerden doğrulur daristana yürür

Varsın savaş bitti bilinsin
Kendini erkekleyenin savaşı bitsin
Hem sevmeyi ne bilmiş ki savaşı bilsin
Ömrüne yıkılanı ömrü sanıp
Enkaza yığılanı evi sanıp
Namusuna girdiği toprağı yurdu sanıp
Bitirsin bütün savaşları
Hükmü Allah yerindedir sözü devlet
Amasya üzerinden okunsun hükmünün fermanı
Ayak yalın başlar kızıl görününce o avdet

Savaş biter yenisi başlar
Mahmuzlanır atlar bir isyan vakti
Omuz üstünde taşlar
Koltukaltında başlar
Bir karpuz gibi yarılır da bu durgun sancı
Asıl savaş o zaman başlar

Narların çiçeğe durduğu vakit
Koçyiğitler atlarını sürdüğü vakit
Çiçeklensin diye genç kızlarımız
Savursunlar diye nazlarını dağlar üstüne
Fitili çekilen kalbimdir Filistin’de
Sahrayı Kebirde çürüyen kum benim
Deyre Zor’da eriyen mum benim
Yaktığın denizlerde dökülen pul benim
Yaktığın yaralara sarılan kirli çul benim
Gâhî gökyüzünde dolanırım
Gâhî yeryüzünde azat benim, kul benim

Savaş bitmiş
Öyle diyorlar mermiler sürülürken namluya
Haykırıyorlar bitti diye
Şakağımda patlıyor sesler
Bunu bir başlangıç biliyorum
Savaş bitmiş
Öyle diyor gazeteler

Daha ne kadar alçalmam lazım gör diye beni
Hizan neresidir ya ben nerede göreyim seni
Yemen düşer bir kalbin üstüne
Kisra’da bir şafak vakti
Ezanlar okunurken Allah-u Ekber
Bir kervan koyulmuş yola
Bir emanet
Bir selam gönderiyor Ebu Zer

Savaş bitti diyorlar
Kim kime inansın
İşit Kesab’ı işit ki insansın
Sağ yanıma Derme’de napalmlar
Sol yanıma inen derilmemiş ekinler
Sen salla tırpanını, bağrımdır
Seni tutan senin bile değil benim ağrımdır

Bulutlar dolu, yağacak yağmur
İnzal diyecek göğe bakanlar
Beyaza kesmiş sokaklarda
Sekerken kurşunlar damdan dama
Bileceğiz Beyrut ne yana düşer
Hangi yol götürür Şam’a

Açılacak ağızların murdar kurnası
Dökülen su olsa burası Kerbela’dır
Dökülen söz biliyoruz
Kervankıran diyecek bu yola
Oysa bu yol nefse düşman
Bu yol benliğe belâdır

Kalpler bizimleymiş ne gam
Bileklerken bize düşman
Hısım hasım nerede bilinir
Nerede bilinir yedi derya yetmiş iklim
Kaçıncı katta yazılır ferman
Nerede yazılıdır on sekiz bin âlemin sırrı
Ya biz nasıl bilelim
Hangi bilek hangi akla düşman

Bir uğultu sesi savaşı aşan
Şımarık bir gürültü televizyonlarda
Höykürüyor biri az evvel dünyayı yutmuş
Bu höykürmeye biçim veriyor bir tezgâhtar
Akıyor safrası kulağımdan içeri
Bu ses pas değil,
İçeriden et tutmuş
Bir çocuğun kalbini tutup ellerinde
Savaş bitti diyor
Savaşın sonunu müjdeliyor
Vuruyor kalp
Didiniyor
Ahsız bedduasız bir kan iniyor

Benim kafesimde vuruyor o kalp
O kalp benimledir
O bileksiz kalp benim tenimledir
Çayırda esen rüzgâr
Bakırı kesen bıçak
Kömürü yaran kürek
O kalptir bizi bir savaşla diriltecek

Vurulsun topuklar uçmak zamanıdır
Sökülsün harfler okumak zamanıdır
Dehrin elinden alıp da fizanı
Tohum edip toprağa dokumak zamanıdır

Savaş bitti diyorlar yenilgimize medet vurup
Savaş bitti diyorlar dilimize kilit vurup
Kimindir üzerinde tepindikleri ceset
Talan ettikleri kimin bağlarıdır
Tütsün bu öfke, yansın şehirler
“Durmak değil, dövüşmek çağlarıdır.”

Abdurrahman Aydın

Yorum bırakın

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑